17 Mayıs 2007 Perşembe

Peyami Safa ve Heybe Felsefesi

İnsan, tarih defterinin derin ve anlamlı yapraklarında seyahat ettikçe, zihinlerindeki kavramlar daha da anlam buluyor, bulduğu anlamlardan destek alarak çevresini daha nitelikli anlamlandırıyor.

Bu yazının da hikayesi aslında tam olarak burada başlıyor. Geçenlerde, edebiyatımızın yetiştirmiş olduğu en önemli ustalardan biri olan ve keyifle okuduğum Peyami Safa'nın gazetelerde ve dergilerde çıkmış olan fıkra ve makalelerinin derlenmiş olduğu bir kitabı okuyordum. Yedigün'deki 20 Eylül 1938 tarihindeki yazısı beni aldı farklı yerlere götürdü, silkeledi ve günümüze getirdi bıraktı. Bu fikir seyahatinin heybemde bıraktığı entellektüel tadın adı "Heybe Felsefesi"'nden başka birşey değildi.

Peyami Safa'nın yazdıkları ile Heybe Felsefesi'nin kesişim kümesinin nitelik ve nicelik olarak kapladığı alan beni gerçekten etkiledi.

Heybe felsefesi ile neler dediğimizi hatırlayacak olursak:

"Heybe felsefesi, günümüz toplumunda, bilgi ve algı çöplüğünün arasından kendisi, değerleri ve toplum için doğru bilgileri seçebilen, seçtiği bilgileri anlayabilen ve anlamlandırabilen, bu bilgilerle bireye ve topluma değer katmayı amaçlayan bir düşünce yapısıdır."

diye tanımlamıştık. Heybe Felsefesi düşünce düzleminde tanımladığımız aktörleri de;

"Heybeci, heybe felsefesi tanımını içselleştirmiş, kendine ve topluma değer katan felsefe insanı...

Haybeci, kendini öğrenmeye adamış, bilgi ve algı çöplüğünün arasından kendisi ve toplum için doğru bilgileri seçebilen, seçtiği bilgileri anlayabilen, fakat anlamlandıramayan ve aksiyon almayan araf insanı...

Bilgi Eşeği, amaçsızca bilgi arayan, toplayan, arşivleyen, bilgiyi tüketen ama üzerinde düşünmeyen, anlamayan, kendi egosunun tekelinde barındıran, topluma değer katma amacında olmayan eşek insanı..."

olarak tanımlamıştık.

Sözü üstadına teslim ettikten sonra yorumlar tamamen size aittir.

Peyami Safa, Yedigün, 20 Eylül 1938

"Ayaklı kütüphane denilen adamların lehinde ve aleyhinde çok şey söylenmiştir. Bunların kafalarında kitap, midede övütülen ekmek gibi değil, ambarda bekleyen buğday gibi durur. Nasıl konmuşsa öyledir. Kana ve hayatına karışmamıştır. Onların bilgileriyle zekaları arasındaki münasebet, bir kitapla bir kütüphanenin raf tahtası arasındaki münasebetin aynıdır: Biri ötekinin üstüne binmekle kalır.

Kitap, adamı beslemezse şişirir, bilgilerin yağıyla şişmanlatır. Ayaklı kütüphane denilen adamlar, manevi bünyelerinde fikirden ziyade semen bulunan mahluklardır: ilmin şişkolarıdır. Bunun için sağlam yapılı bir kafa, dolu bir kafadan üstündür ve düşünmek bir fikre gebe kalmaktan başka birşey olmadığı için, kitapların en güzelleri, düşündürücü ve doğurucu eserlerdir.

Yine bunun için uyanık bir zeka, okurken her an şüphe içindedir. Bu şüphe at sineği gibidir: Savarsınız yine gelir. Bizi rahatsız etmesine mukabil, demin bahsettiğim kötü dalgınlıktan kurtarmak gibi, sinirlendirici olsa bile uyandırıcı tesiri vardır.

Aynı kitabı birkaç defa okumak, ayrı ayrı birkaç kitap okumaktan daha faydalıdır. Çünkü okumakta gaye müellifin ne düşündüğünü anlamaktan ve bir şey öğrenmekten ibaret değildir. Kitapla okuyucunun zekası evlenmeli ve mahsul vermelidir"

Aklın yolu bir...

Sevgilerimle

Yüce Zerey | y=f(yuce)

9 Mayıs 2007 Çarşamba

Değişim Sahada!!

Uzun zamandan beri herkes yazıyor, çiziyor, anlatıyor, Değişim... Değişen iş dünyası... Değişen Argo Sözlüğü... Değişen Toplum Yapısı vs... Değişeceğiz denildi, değişiyoruz denildi..

Haddimiz olmadan bizlerde dedik, anlattık, yazdık çizdik. Değişime olan ilgim, ilk olarak ünlü yönetim gurusu Gary Hammel radikal yazıları ile başlamıştı. İlerleyen periyodlarda da bu ilgili artarak, yazılarla, seminerlerle, yakınlarımızla yapmış olduğumuz sohbet ortamlarında devam etti. Ancak artık şu aşikar ki argo tabiri ile değişim ayyuka çıktı... Tüm veriler, eğilimler bunu gösteriyor. Tüm bunlar yine nereden aklına geldi dediğinizi duyar gibiyim. Aklıma geldi evet, çünkü geçenlerde internet ortamında en başarılı sunumları seçtiler...

World's Best Presentation Contest
isimli bu yarışmanın sonunda birinci olan sunumun konusu teması ve içeriği tamamiyle değişim ile ilgili ve çok başarılı bir sunum. Dolayısıyla sizlerle bu sunumu sizlerle paylaşmak istedim.



Sevgilerimle
Yüce Zerey | y=f(yuce)

1 Mayıs 2007 Salı

Süper Kahramanlar Neden Tayt Giyer?




Süper Kahraman ya da eski tabiri ile fevkel beşer diye ifade edilen kişiler genel itibariyle, zoru seven, daralmadan genişleme olmaz, ilerleme olmaz felsefesini savunan kişilerdir.

Dolayısıyla sürekli kendi süper güçlerini gösterebilmek, argo tabiriyle artislik yapabilmek kendilerini geliştirebilmek için mümkün mertebe daralmaları gerekmektedir.

Modern toplumun en populer daralma aracının da tayt olduğunu ve hatta bu aralarda çok moda olduğunu düşünecek olursak, süper kahramanlarımızın da daracık taytlar giymeleri normaldir. Altlarına da sıkı sıkı çizmeler giyerler ki bacaklarıda iyice daralsın ve daralan bacaklar ile iyi sıçrasınlar, iyi kaçsınlar...

Fevkel Beşer Moda Tasarım Danışmanı
Yüce Zerey | y= f(yuce)