31 Aralık 2007 Pazartesi

Google: 2007'nin En Çok Arananları!

2007'nin bu son gününde geride bıraktığımız senenin en çok arananlarına bakalım. Aralık ayında Google ekibi tarafından derlenen bu veriler geçen sene Google sunucuları üzerinde yapılan en hacimli sorguları gösteriyor.

2007 Amerika En Çok Arananlar (Çeyreklik)


Dünya'da 2007'nin En Çok Arananları

  1. iphone
  2. badoo
  3. facebook
  4. dailymotion
  5. webkinz
  6. youtube
  7. ebuddy
  8. second life
  9. hi5
  10. club penguin

Amerika'da 2007'nin En Çok Arananları

  1. iphone
  2. webkinz
  3. tmz
  4. transformers
  5. youtube
  6. club penguin
  7. myspace
  8. heroes
  9. facebook
  10. anna nicole smith

2007 Google News'ta Dünyada En Çok Arananları
  1. american idol
  2. youtube
  3. britney spears
  4. 2007 cricket world cup
  5. chris benoit
  6. iphone
  7. anna nicole smith
  8. paris hilton
  9. iran
  10. vanessa hudgens
2007'nin En Çok Aranan TV Showları

  1. heroes
  2. lost
  3. house
  4. 24
  5. bones
  6. jericho
  7. reba
  8. scrubs
  9. greek
  10. caveman

2007'nin En Çok Aranan Filmleri
  1. transformers
  2. 300
  3. the simpsons movie
  4. epic movie
  5. bee movie
  6. harry potter
  7. hairspray
  8. cars
  9. iron man
  10. amazing grace
2007'nin En Çok Aranan Şarkı Sözleri


  1. umbrella lyrics (rihanna)
  2. soulja boy lyrics
  3. bubbly lyrics (colbie caillat)
  4. paramore lyrics
  5. lil wayne lyrics
  6. taylor swift lyrics
  7. apologize lyrics (timbaland)
  8. hannah montana lyrics
  9. girlfriend lyrics (avril lavigne)
  10. avril lavigne lyrics

2007'nin En Çok Aranan Telefon Melodileri

  1. mosquito ringtone
  2. 24 ringtone
  3. the office ringtone
  4. silent ringtone
  5. crazy frog ringtone
  6. high pitch ringtone
  7. final fantasy ringtone
  8. ultrasonic ringtone
  9. transformers ringtone
  10. spider pig ringtone
2007'nin En Çok Sorulan Soruları


Kim...
  1. who is god
  2. who is who
  3. who is lookup
  4. who is jesus
  5. who is it
  6. who is buckethead
  7. who is calling
  8. who is keppler
  9. who is this
  10. who is satan
Nedir...
  1. what is love
  2. what is autism
  3. what is rss
  4. what is lupus
  5. what is sap
  6. what is bluetooth
  7. what is emo
  8. what is java
  9. what is hpv
  10. what is gout
Nasıl...
  1. how to kiss
  2. how to draw
  3. how to knit
  4. how to hack
  5. how to dance
  6. how to crochet
  7. how to meditate
  8. how to flirt
  9. how to levitate
  10. how to skateboard
2008'de yeni aramalar, yeni yazılarla görüşmek üzere herkese mutlu yıllar...

Yüce Zerey | y=f(yuce)


Google'dan Başarılı Viral Kampanyaları: Gmail


Gmail pazarlama yöneticileri; Gmail markasının farkındalığını arttıracak, "Her markanın bir hikayesi vardır!" anlayışını destekleyen ve bu hikayeye "Kullanıcılarını ortak et!" felsefesini düstur alan başarılı bir viral kampanya hazırlamışlar.



YouTube ortamında hazırladıkları ve Gmail'in arkaplanda nasıl çalıştığını anlatan viral videoya, kullanıcıların da kendi videolarını ekleyerek cevap vermelerini bekliyorlar.

Dolayısıyla marka hikayesi şemsiyesinde her kullanıcı kendi hikayesini ekleyecek ve oyuna dahil olarak, Gmail marka bağımlılığı pekişecek.

Bu kampanya şu ana kadar 1,138,327 kişi tarafından görüntülemiş, 415 kişi tarafından yorumlanmıştır. 1098 kişi de kendi Gmail Videosunu hazırlayıp yüklemiş.

Google YouTube ortamında açmış olduğu resmi kanalını kullanarak modern pazarlamanın ana motivlerine ne kadar hakim olduğunu perçinliyor.

Yine başarılı bir şekilde hazırlamış oldukları ve neden Gmail kullanması gerektiğini etkiyelici bir şekilde anlatan bir video 1,755,422 kişi tarafından görüntülenmiş ve 1207 kişiden de yorum almıştır.


Videoda geleceğin dünyasının ana motivinin eğlence olduğunu bir kez daha görüyoruz. Bizler hala "Neden bizi tercih etmelisiniz?" sorularını içinde uzun uzun yazılar içeren çarşaf gibi broşürlerle anlatmaya çalışırken, geleceği yakalayanlar artık bu tarz anlatımların tüketiciyi sıktığını ve mesajlarını iletemediklerini bildikleri için Gmail tiyatrosu kurup, tiyatroyu da normal tiyatrolardan farklılaştırıp mesajlarını vermişler ve başarı elde etmişler. Umarım bizlerden de böylesine güzel çalışmalar çıkar ve yine bu satırlarda yer veririz.

Yüce Zerey | y=f(yuce)

30 Aralık 2007 Pazar

WEB 3.0 ve Tanımlar


Post moderen web tanımları sürekli bölünerek çoğalıyor. Hızlı bölünme esnasında kendimizi bölünmeye kaptırıyoruz ve ana noktaları kaçırabiliriyoruz.

Web tanımlamalarını yapan şair yazarlar genel olarak:

Web 1.0: You (Makine alemine ithafen: Sen)
Web 2.0: We (Makine alemi ve Biz)
Web 3.0: Me ( Sadece Ben, anlasın artık makine yeter artık)

ya da

Web 1.0 : information (Makine alemlerinden verilen bilgi dağarcıkları)
Web 2.0 : participation (Oyuna bizim de dahil oluşumuz, katılımcılık)
Web 3.0 : collaboration (Birliktelik, artık entegre bir şekilde altıpasta top çeviriyoruz)

olarak tanımlıyorlar.

Web 3.0, makinelerarası etkileşimle internetin kendi kendini oluşturacağı bir web dünyası olarak karşımıza çıkıyor. Semantik web dünyası da Web 3.0 dünyasının başrol oyuncusu olacaktır.

Sevgili Nuri Çankaya Semantik Web'i güzel tanımlamış

"Semantik Web, Bazen anlamsal web olarak da adlandırılan semantik web mimarisini anlamak için önce semantik kelimesinden başlayalım. Semantik; anlamı araştırmak demektir, Yunanca Semantikos yani gerçek anlam kelimesinden gelmektedir. Semantik web teknolojileri açık standartlar sayesinde anlamı verinin döküman içeriğinden ayrıştırmamızı sağlar. Eğer bilgisayar bir dökümanın semantiğini anlarsa, artık sadece o dökümanın içerisindeki karakterleri algılamaz, dökümanın “anlamını” öğrenebilir. "

Tabiki tanımların ötesine geçebilmeli, öncelikle web 2.0 Türk pazarlama dünyasına ne getirdi? Ne götürdü? Web 3.0 ne getirecek ? Ne götürecek? Bunların üzerine odaklanmalıyız...

Yüce Zerey | y=f(yuce)

26 Aralık 2007 Çarşamba

2007'nin En İyi 5 Fotoğrafçısı

Coolhunting 2007'nin en iyi fotoğrafçılarını ve eserlerini açıkladı. Fotoğrafçıları ve eserlerini inceleyelim.

Pieter Hugo
Pieter Hugo'nun vahşi doğayı ve hayvanları özgün bir şekilde görüntüleyebilmek için çıktığı Nijerya seyahati, esnasında çektiği fotoğraf listenin başında yer aldı.

hyena2.jpg

Taryn Simon
Taryn Simon özellikle herkes tarafından merak uyandıran ve kapalı kapılar ardında kalan karantina siteleri, nükleer atık faaliyetleri, C.I.A. ofisleri gibi konulardaki uzmanlığı ile tanınıyor.

tarynsimon_cannabis_500.jpg

Lori Nix
Lori Nix yüksek çözünürlükteki detaylı dioramaları ile resmin yüzeyinde harikalar yaratıyor.

nixmajestic_lg_500.jpg

Lisa Kereszi

cruiseship.jpg

Thomas Allen

Thomasallen1

GO Ülker GOdiva


Geçtiğimiz günlerde Ülker Grubu, büyük bir sürprizle dünyanın en büyük ve en prestijli çikolata markası Godiva'nın tamamını 850 milyon dolara satın aldı. Ülker Grubu'nun Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker New York'ta bizzat yürüttüğü 'Godiva' operasyonu başarıyla sonuçlandı. Bu satın alma sayesinde, yıllardır bilinçaltımızda gelişen; yabancı çikolatalar çok daha iyidir, yabancılar neyi yapsalar daha iyi yapıyorlar, biz kim onlar kim? yargılarının artık ciddi manada sorgulanması gerektiğini somut olarak bir kez daha gördük.

Değişim söylemleri gerçekten beyhude değil, Koç grubu dünyaca ünlü Grundig markasını bünyesine katıyor, Garanti Bankası GE ile ortak oluyor ve şimdi de çikolatada dünya devi Godiva, Ülker bünyesinde...


Amiral gemisi bisküvi ve çikolata markaları olmak üzere 7 milyar dolar büyüklüğe sahip Ülkerin, 80 yıllık lüks çikolata ikonu Belçikalı Godiva’yı 850 milyon dolara satın aldı.


Dünya Çapında bir marka Godiva

Godiva, belki de dünyanın en hızlı satılan şirketlerinden biri oldu. Birkaç ay önce satılacağı borsaya bildirilmişti. Ülker yöneticileri Belçika ve Amerika`daki fabrikaları iki hafta önce görmeye gitmişler.

1926 yılında Belçika`da Joseph Draps tarafından kurulan Godiva, adını 11. yüzyılda yaşamış efsane güzel Lady Godiva`dan alıyor.

Godiva, dünya çapındaki çikolata butikleri, Belçika kökenli değişmez ürün kalitesi ve önde gelen müşteri servisiyle 80 yıldır eşi olmayan şöhrete sahiptir.

Godiva`nın Gold Ballotin ürünü, dünyada en çok bilinen ve hatırlanan ambalaj kutusudur. ABD`de yapılan pazar araştırmasında hatırlanma oranı yüzde 89 olan bir markadan bahsediyoruz. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu araştırmalar Türkiye'de yapılan araştırmalara hiç benzemiyor?!

Godiva`nın yüzde 33`lük hissesi 1966 yılında Campbell Soup tarafından satın alınmış,
aynı yıl New York`ta ilk butiği açılmıştır.


1974`te Campbell Soup tarafından satın alındıktan sonra Godiva yıllık satışlarını 2 milyon dolardan 479 milyon dolara yükseltmiş.

Godiva'nın ürün portföyü Ülker`le örtüşüyor. Çikolataların yanı sıra bisküvileri, kekleri, dondurması ve kakaolu içecekleri de var.

Satış noktalarına bakacak olursak, Godiva dört ana bölgede (Kuzey Amerika , Japonya , Pasifik Kuşağı ve Avrupa ) 80 ülkede satılıyor.

Kuzey Amerika `da 261 çikolata butiği (tamamı kendisinin), Japonya `da 216 çikolata butiği (126`sı franchise), Pasifik kuşağında 31 butik (tamamı kendisinin) ve Avrupa `da 50 mağazanın 18`i kendisine ait.

Toplamda 558 mağaza, 8.241 toptan satış noktası ve 495 duty free mağazasında yer alıyor.

Dünya şekerleme endüstrisinin yüzde 54`ünü oluşturan çikolata sektörünün büyüklüğü 74 milyar dolar.

Global çikolata sektörünün yıllık büyüme hızı yüzde 8, Türkiye `de yüzde 10 civarında. Çikolata sektörünü mass market (Hershey `s, Mars , Nestle , Cadbury ), premium (Lindt , Ghinardelli, Guylian) ve super premium olarak sınıflandırdığımızda Godiva, super premium grubunda yer alıyor.

Godiva üretim merkezleri Reading -Pensilvanya ve Brüksel -Belçika `da yer alıyor. Amerika`daki fabrikası çok yeni olmasının yanı sıra araştırma ve geliştirme de Reading`teki fabrikada yapılıyor.

Premium çikolatada önemli olan Ar -Ge harcamaları için cironun binde 5`i ayrılıyor.

Toplam çalışanı 3 bin 996 olup bunun 2 bin 355`i süreli çalışanlardan oluşuyor.

CONANT: Satıştan Çok Memnunuz!

Campbell Soup Company'nin Yönetim Kurulu Başkanı Douglas R. Conant, satışın ardından yaptığı açıklamada, "satıştan alınan miktardan çok memnun" olduklarını söyledi. Conant'ın açıklaması şöyle:

"Godiva'nın satışından aldığımız miktardan çok memnunuz. Bu fiyat Godiva'nın iş dünyasındaki gücünü yansıtıyor. Godiva dünya çikolata pazarının en önemli markalarından biridir ve Ülker'in portfüyüne muhteşem bir stratejik katkı sağlayacaktır. Yaptığımız bu anlaşma ile Ülker'in portföyü daha büyüyecek ve genişleyecek. Şuna inanıyorum ki bu anlaşma Campbell, Ülker, Godiva şirketlerine ve bu marka adına çalışanlara büyük avantajlar sağlayacak."


ALİ ÜLKER: İşimize verdiğimiz değerin sonucu!

Ülker Bisküvi Çikolata - Kek Grubu Başkanı Ali Ülker de imzalar atıldıktan sonra yaptığı açıklamada şunları söyledi:

"Bölgesel güç olma yolunda önemli adımlar atmış olan Ülker’in daha önce gerçekleştirmiş olduğu yurt dışı yatırımların yanı sıra, Godiva gibi bir dünya devini bünyesine katması işine verdiği değerin en önemli göstergelerinden biridir. Konusunda uzman ve premium çikolata üretimi ve pazarlaması hususunda lider Godiva’nın bir Türk firması tarafından satın alınmış olmasını çok önemsiyoruz.

Müşterilerine her zaman yenilikler sunan, hizmet kalitesiyle ve lezzetiyle lider Ülker, dünyaya açılmadaki öncü rolünü bir kez daha sergilemiştir."


Ülker, Godiva'nın Ar-ge, üretim, ve satış / pazarlama alanlarındaki rekabet avantajlarını nasıl kullanacak ve Godiva sinerjisi ile birlikte global arenada nasıl konumlanacak gerçekten merak konusu. Bizler de herkes gibi bekleyip göreceğiz.

Yüce Zerey | y=f(yuce)

25 Aralık 2007 Salı

Şarj Et ! Yanına Al!


Teknolojinin gelişmesiyle birlikte elektrik ile çalışan cihazlarımız kablolara, prizlere hızla veda ediyorlar. Kablosuz telefonlar, bilgisayarlar, PDA'ler vb. Tasarımcı Monica Förster, şarj edilebilir ve taşınabilir ampülleri kablosuz aygıtlar kervanına ekledi. Ampullerinizi sarj ediyorsunuz ve 5 saat boyunca hiç kapatmadan kullanıyorsunuz.

Yüce Zerey | y=f(yuce)

14 Aralık 2007 Cuma

Taşınabilir PC Sineması


Taşınabilir PC Sineması, tamamen eğlence dünyası için Jin Woo Han tarafından tasarlanmış özel bir bilgisayar. Ses konusunu ne yapacağız diye düşünmeyin, projeksiyon cihazı ile bütünleşik stereo hopörlerler derdinize deva olacak. Size düşen, boş bir duvar bulmak, patlamış mısır ve soğuk bir içecek tedarik etmek.




Yüce Zerey | y=f(yuce)

13 Aralık 2007 Perşembe

Taşınabilir Çikolata Hard Diskler


Tasarımcı Sang-Hoon Lee tarafından leziz bir çikolata barı gibi tasarlanan ve herbiri ayrı birer flash drive olarak kullanılabilen taşınabilir hard disk gerçekten ilgi çekici. Ortada yer alan central hub aynı zamanda touch screen özelliğiyle dosyalarınızı kolaylıkla organize edebiliyorsunuz.

Yüce Zerey | y=f(yuce)

POST-TOM Devri: PROSUMER

Çeşitli seminer ve yazılar vesilesiyle sizleri değişen tüketici profilini temsil eden şımarık dostum TOM (Tatmin Olmayan Müşteri) ile tanıştırmıştım. Hatırlanacağı üzere TOM, sürekli tüketme eğiliminde bulunan, herhangi bir marka bağımlılığı olmayan, markalardan kolaylıkla vazgeçen, sürekli olarak hizmetin ve ürünün en iyisini isteyen, sabırsız bir tüketici profili idi.

Güzide sanatçılarımızdan Çelik’in şarkısında belirttiği gibi: “Devir değişti e tabi TOM’da değişti.” Web altyapısında gerçekleşen teknolojik devrim, ki buna WEB 2.0 diyoruz, önce sosyal değişimi akabinde de ekonomik değişimi getirdi. Teknolojik, Sosyolojik ve Ekonomik bu bütünsel değişimin sayesinde, tüketiciler, yalnızca hazır ürünleri tüketmeyi bırakıp (TOM gibi) kendileri de mal ve hizmet üreterek “Üreten Tüketici” (Prosumer) haline geldiler.

Üreten Tüketici, Prosumer, ünlü gelecek bilimci Alvin Toffler, 1980 yılında yayınladığı Üçüncü Dalga isimli kitabında, “üreten tüketici – prosumer” kavramını ortaya atmıştır. “Prosumer” terimi, producer (üretici) ve consumer (tüketici) kelimelerinin birleştirilmesinden türetilmiştir. Alvin Toffler’ın Üçüncü Dalga kitabında bahsettiği üreten tüketici devinimini daha iyi anlamak için Zeynep Özata’nın konu ile ilgili yazısına bakalım:

“Alvin Toffler’a göre üretici ile tüketici arasındaki sınırlar ortadan kalkmaya başlamıştır. Toffler’a göre, tüketici kavramı endüstri çağının bir sonucudur. Post-endüstriyel dönemde, saf tüketicilerin sayısı azalacaktır. Bunların yerini, kullandıkları ürün ve hizmetlerin çoğunu kendileri üreten, üreten tüketiciler alacaktır. Toffler, temel tüketici ihtiyaçlarını karşılamak üzere, standart ürünlerin kitlesel olarak üretildiği pazarların doyuma ulaştığını görmektedir. İşletmeler karlılıklarını arttırmak için, kitlesel bireyselleştirme (mass customization) adı verilen bir süreci uygulamaya başlayacaklardır, yani yüksek düzeyde bireyselleştirilmiş/kişiselleştirilmiş ürünlerin, kitlesel olarak üretimine geçeceklerdir. Ancak bu düzeyde bireyselleştirmenin sağlanabilmesi için, tüketicinin, özellikle de tasarım aşamasında, üretim sürecine katılması gerekliliği doğmaktadır.

Toffler’e göre üreten tüketici, tükettiği bazı ürün ve hizmetleri kendisi üreten kimsedir. Kendi kıyafetlerini diken, kendi yemeklerini yapan, evini kendisi boyayan kişiler olarak örneklendirir Toffler bunları. Bu ürün ve hizmetler piyasada tüketime sunulan ve satın alınmak suretiyle tüketilebilecek ürün ve hizmetlerdir. Bu satın alımlar, tüketici olmanın özünü oluşturur. Üreten tüketici olmanın özünde ise, satın alınabilecek bu ürün ve hizmetlerin üretilmesi yatar.

Birinci Dalga sırasında tarım ekonomisine dayalı toplumsal bir düzen vardır. İnsanların çoğu kendi ürettiğini tüketir. Normal anlamda onlar ne üretici ne de tüketicidir. Bu insanlar avlanmakta, kendi yiyeceklerini yetiştirmekte ve kendi kıyafetlerini dikmektedir. Yani bunlar tüketen üreticilerdir. Birinci Dalga toplumlarına egemen olan süreç kendi tüketeceğini üretmektir.

İkinci Dalga Avrupa’da 18. yüzyılda ortaya çıkan Endüstri Devrimi’yle birlikte oluşur. Baskın kurum fabrikadır. Bu dönemde, artan sayıda insan üretken saatlerini bu fabrikalarda geçirmektedir. İnsanlar bu fabrikalarda (veya ofislerde) günde sekiz saat çalışmakta ve burada kazandıkları parayla, piyasadan ihtiyaçları olan ürün ve hizmetleri satın almaktadır. İkinci Dalga toplumlarındaki baskın süreç, endüstrileşme ve pazarlaşma/piyasalaşmadır (marketization). İkinci Dalga toplumlarını, insanların ihtiyaç duydukları ürün ve hizmetleri elde etmeleri için kurulan alışveriş ağları şekillendirmiştir. Ürünler verimlilik esasına göre üretilmiş, kendini şımartma temelinde tüketilmiştir.

Sanayi devrimi üretim ve tüketim işlevlerini birbirinden keskin bir çizgiyle ayırmaktadır. Bu keskin ayrım, bugün tüketici ve üretici olarak adlandırılan insanların doğmasına yol açmıştır. İkinci Dalgayla, “kullanma amaçlı üretime” dayalı tarımcı bir toplumdan, “alışveriş için üretime” dayalı sanayi toplumuna geçilmiştr. Ancak, durum anlatıldığından biraz daha karışıktır. Çünkü, nasıl Birinci Dalga sırasında alışveriş (yani piyasa) için üretim yapıldığı olduysa, İkinci Dalga sırasında da kullanma amacıyla da üretim yapılmaktadır.

Toffler post-endüstriyel dönemi, Birinci ve İkinci Dalganın bir sentezi olarak görmektedir. Buna da Üçüncü Dalga ismini vermektedir. Üçüncü Dalga sürecinde iki sektör ya da iki üretim tarzı arasındaki ilişkide önemli bir değişiklik başlamaktadır. Üreticiyi tüketiciden ayıran çizgi silikleşmekte, üreten tüketicinin önemi artmaktadır. Hatta piyasanın yaşamımızdaki ve dünya sistemindeki rolünü değiştirecek güçlü bir gelişme görülmektedir.

1956 yılında haberleşme taleplerinin iyice artması karşısında ezilen Amerikan Telefon ve Telgraf Şirketi, abonenin numarayı doğrudan çevirerek şehirlerarası görüşme yapmasını mümkün kılan elektronik telnolojiyi benimsemiştir. 1973-74 yıllarında Arap ambargosunun başlattığı petrol darlığı sırasındaki petrol fiyat artışlarına karşı yerel benzin istasyonları ayakta kalabilmek için zorlu bir mücadeleye sürüklenmiştir. Bu istasyonlar maliyetleri biraz daha aşağıya çekebilmek için self-servis benzin pompalarını kullanmaya başlamışlardır. Sonrasında elektronik bankacılık başlamıştır. Böylece daha önce bankadaki görevlilerin yaptıkları işlerin çoğunu artık müşteri kendisi yapmaya başlamıştır.

İşin bir bölümünü müşteriye yaptırmak, ekonomistlerin diliyle “emek maliyetini dışarıya aktarmak” yeni bir yöntem değildir. Bu sayede, bu işleri yapması için ücret ödenen kişiler sistemden çıkartılmakta, bu işlev müşteriye aktarılmakta ve hizmet verene ödenen ücretin bir kısamı da tüketiciye fiyat indirimi olarak geri dönmektedir. 1970’lerde başlayan bu kendin yap uygulaması, çok büyük bir hızla yayılmıştır. Toffler’in terimi ilk kez kullandığı zamandan günümüze geldiğimizde, hepimizin az ya da çok tüketen üretici özelliklerini taşıdığımızı görüyoruz. Internetten kendi bankacılık işlemlerimizi yapıyoruz, salata barlarında kendi özel salata karışımımızı oluşturuyoruz, internet bankacılığı sayesinde banka şubelerine girmeden işlemlerimizi hallediyoruz ve IKEA sayesinde kendi mobilyalarımızı kendimiz monte ediyoruz. Toffler, bu gelişmenin temelinde yatan nedeni, el işlerinin ve otomasyona girmeyen hizmetlerin maliyetinin göreli olarak artması olarak görmektedir.

Kitlesel Bireyselleştirme Dönemi

Ancak, üreten tüketici sadece hizmetlerle sınırlı bir olgu değildir. Bu kavramı anlamak için, tüketicinin ürünlerin üretiminde nasıl bir rol oynamaya başladığının incelenmesi de gerekir. Toffler Üçüncü Dalga toplumlarındaki baskın süreci, kitleselleşmeden (demassification) uzaklaşma olarak görmektedir. Üçüncü Dalga toplumlarında kitlesel üretim yerine, birey olma geçerli norm haline gelmektedir.

Kitlesel bireyselleştirme kavramı içinde tüketicinin üretim sürecine katılması işlevi, fast-food restoranlarda müşterinin kendi yiyeceğini alıp, masasını temizlemesi veya IKEA sistemindeki gibi mobilyayı kendisinin monte etmesi şeklindeki geleneksel anlayışın ötesinde bir anlam ifade etmektedir. Kitlesel bireyselleştirmede, tüketici ürünün oluşturulması ya da tasarımı aşamasında sürece katılmaktadır. (Piller, Moeslein ve Stotko 2004)


“Kitlesel bireyselleştirme” denildiğinde bilgisayar destekli bilgi sistemlerinin, esnek üretim sistemleriyle bütünleştirilmesi sonucunda her bir müşteri için farklı bir ürünün oldukça büyük sayıda müşteri için üretilmesi ifade edilmektedir. Diğer bir deyişle kitlesel bireyselleştirme, kitlesel üretim ve bireyselleştirmenin en iyi bileşenlerinin bir araya getirilerek bütünleştirilmesidir. Bu sayede kitlesel üretimdeki ölçek ekonomileri muhafaza edilirken, bireysel bazda müşteri ihtiyaçlarının tatmini mümkün olacaktır. (Bardakçı 2004)

Kitlesel üretimdeki hakim olan “firma yapar, müşteri alır,” “firma konuşur, müşteri dinler” anlayışı, kitlesel bireyselleştirme ile tamamen değişmiş ve “müşteri konuşur, firma dinler,” “firma ve müşteri birlikte üretir” veya “müşteri ister, firma yapar” anlayışına dönüşmüştür. Kitlesel bireyselleştirme, bu bağlamda müşterilerin firmaya ne istediğini öğretmesi ve firmanın bunu müşteriye temininin bir ifadesidir. (Bardakçı 2004)

Günümüzde pek çok marka, üreten tüketicilerle farklı çalışmalar yapmaktadır. Örneğin Procter & Gamble, ürünlerinin geliştirilmesinde üreten tüketicilerle birlikte çalışmaktadır. Levi-Strauss, ünlü Engineered jeans’lerini Londra, Milan ve Paris’teki moda meraklısı gençlerle birlikte geliştirmiştir. Adidas ve Nike, internet siteleri aracılığıyla, tüketicilerinin kendi tasarladıkları ayakkabıları üretmektedir. (Diagnam 2002)

Bugün artık ortalama bir tüketici, zamanını ve parasını harcadığı ürünler üzerinde daha fazla söz sahibi olmak istemekte ve bunu yapmak için ihtiyacı olan araçların da elinde olduğunu düşünmektedir. Web, sms ve interaktif televizyon kontrolün giderek daha fazla tüketiciye geçmesini sağlayan kanallardır. Örneğin, tüketici artık kendine dayatılan pop straları değil kendi sms’leri ile belirlediği pop starları görmek istemektedir. Internette, bir markayı sadece tüketmenin ötesine geçmeye çalışan grupların oluştuğunu görmekteyiz. Bu topluluklar, iki yönlü bir dialog oluşturarak, geliştirme sürecinin içine dahil olmaya çalışıyorlar.”

Teknolojideki, demografideki, ticaretteki, ekonomideki ve dünyadaki köklü değişikliklerle birlikte insanların ekonomiye daha önce hiç olmadığı kadar katılım sağladıkları yeni bir çağa giriyoruz. Bu yeni katılım süreci, yeni kitlesel işbirliği biçimlerinin malların ve hizmetlerin global düzlemde icat edilme, üretilme, pazarlanma ve dağıtım biçimlerini değiştirdiği kritik bir eşiğe ulaşmış bulunuyor. Bu değişim her şirket ve onlarla ilişkiye geçen her birey için kapsamlı fırsatlar sunuyor.

Bilgi teknolojilerinde giderek artan erişim; işbirliğine gitmek, değer yaratmak ve herkesle sonuna kadar rekabet etmek için gerekli aygıtları sağlıyor. Bu da, insanların ekonominin her sektöründe inovasyon ve servet yaratma süreçlerine katılımının önünü açıyor. Bugün milyonlarca insan dinamik yeni mallar ve hizmetler üreterek dünyanın en büyük ve en iyi finanse edilen teşebbüslerine dahi kafa tutan kendinden örgütlü ortaklıklara katılıyor. Bu yeni değer ve inovasyon üretme biçimine “peer production” veya “peering” (Dan Topscott, 2007) deniliyor.

Peering, insan kitlelerinin, firmaların faaliyet gösterdikleri sektörlerde inovasyonu ve gelişimi arttırmaya yönelik olarak katılıma açık işbirliğine gitmelerini ifade ediyor.

Peer production’ın günümüzdeki Facebook, MySpace, YouTUbe, Linux ve Wikipedia gibi örneklerini inceleyecek olursak, TOM’un devrinin geçtiğini, devirin üreten tüketici (Prosumer)nin devri olduğunu daha kolay anlar ve iş yapış şekillerimizi, almaçlarımızı bu yön doğrultusunda daha iyi ayarlarız.

Yüce Zerey | y=f(yuce)

İlgili Yazılar: Nar-ı Aşk: Marka ; Tastamam Tasarım ; Değişen Pazarlama Anlayışı: Parazırlama


Blogger'ın Banner Sorunu


Blogumun banner ve ismini değiştirdim, ancak Blogger.com'dan kaynaklanan bir sorundan dolayı bannerın çözünürlüğü düşük bir şekilde görüntüleniyor. Blogger.com'un yetkililerinin ifadesine göre bu sorunun farkındalar ve giderilmesi için çalışıyorlar. Geçici olarak göz zevkinizi rahatsız ettiğim için blogger adına özür dilerim.

Yüce Zerey | y=f(yuce)

9 Aralık 2007 Pazar

Podcast : Ne? Neden? Nasıl? Nerede?


Podcast nedir?


Podcast
kavramı, ilk olarak MTV VJlerinden biri olan
Adam Curry tarafından 2004 yılında ortaya atıldıktan kısa süre sonra oldukça geniş bir kitle tarafından kullanılmaya başlandı.

Podcast temel olarak istenildiğinde herhangi bir ses dosyasını RSS’ler aracılığıyla paylaşılmasını sağlıyor.

Podcast’i zaman sınırlaması olmayan bir radyo programı olarak da düşünebiliriz. Abone olunan bir podcasti bilgisayarına indiren kişi istediği zaman dinleyebilir.

Podcast genel algı olarak sadece ses dosyası olarak algılanıyor. Video Podcastlerin de sıklıkla kullanıldığını bilmemiz gerekir. insanlara anlatacaklarınız varsa podcast sizin için biçilmiş kaftan.

Neden Podcast?

Podcasting kelimesi, Apple firmasının ürettiği taşınabilir müzik çalar iPOD ve broadcasting kelimelerinin birleştirilmesiyle türetilmiş bir sözcük. Podcast yayınlarını dinlemek için bir ipod ya da diğer taşınabilir bir müzik çalara ihtiyacınız olmamasına rağmen podcasting yayınları başladığında ipod en çok satılan taşınabilir müzik çalar olduğu için ilk dönem podcast yayını yapanlar, yaptıkları yayınları podcasting olarak tanımladılar.

Podcast yayınlarının başlangıcında P-O-D harflerine alternatifler getirildi ve değişik isim önerileri yapıldı. 2004 yılının Eylül ayında teknoloji editörü Doc Searls, Personal Option Digital açılımını önerdi.

2005’in Temmuz ayında ise Microsoft bloggerı Robert Scoble podcasting kelimesinin Apple şirketinin bir ürünü olarak yorumlanacağı iddiasıyla podcasting yerine blogcasting kelimesini önerdi. Ancak blogcasting önerisi akla metin bazlı bir içeriği getirdiği ve bloglarla aynı biçimde algılanabileceği için üzerinde pek durulmayan bir öneri olarak kaldı. Webcasting, rsscasting gibi diğer birçok kelime türetildi; ancak hiç biri podcasting kadar kabullenilmedi. Tartışmalara son noktayı New Oxford American Dictionary koydu ve “podcasting” kelimesini 2005 yılının kelimesi ilan etti. New Oxford American Dictionary podcasting’i dijital olarak kaydedilmiş radyo yayını ya da benzeri bir yayının internet üzerinden erişilerek kişisel müzik çalara indirilebilmesi olarak tanımladı.

Nasıl Yapılır?

Podcasting yapabilmek için donanım olarak bir mikrofona ihtiyaç duyuyoruz. Mikrofon ile ses kaydı yapabilmek için Audacity adlı programı kullanabiliriz. Audacity, kaydımızın üzerinde oynama imkanı da veriyor. (İsteyenler Windows Audio Recorder’ını kullanabilirler) Yapmış olduğumuz kayıtları MP3 formatına çevirmemiz gerekiyor. Bu işlem için de çok çeşitli programlar kullanabiliriz. Fazla program kalabalığı yapmayalım diyorsak, Apple firmasının iTunes programı da kayıtlarımızı MP3 formatına çevirme yeteneğine sahip.

Mp3 formatında kaydettiğimiz ses dosyasını internet üzerinde bulabileceğiniz ücretsiz sunucular üzerine yükleyebiliriz.

Hazırladığımız podcast internet üzerinden erişilebilir bir duruma geldi ve şimdi sıra podcastimizi sahaya indirmekte. Bunun için son zamanlarda oldukça popüler olan ve RSS olarak kısaltılan Rich Site Summary yani Zengin Site Özetini kullanacağız. RSS beslemesi podcast severlerin hazırladığımız podcaste üye olmalarına yardım edecek ve podcastimize yeni bir program eklediğinizde podcasitimize abone olan dinleyicilere yeni bir program yayınladığımızı bildirecek. Hepsi bu kadar :)

Nerelerde Yaşar?

Podcasting, popüler bloglar aracılığıyla kısa zamanda adını duyurdu. Teknoloji editörü Doc Searls Google arama motorundan podcast’lerle ilgili sonuçları izlemeye başladı ve bu sonuçları kendi blogunda duyurdu.

28 Eylül 2004 tarihinde Google arama motorunun bulduğu sonuç sayısı sadece 24’tü.

30 Eylül’de ise bu rakam 526’ya yükselmişti üç gün sonra ise sonuç 2750’ye kadar çıkmıştı.

Bu rakam bir kaç gün içinde iki katına çıkıyor ve tarihler 18 Ekim 2004’ü gösterdiğinde yüzbine ulaşıyordu.

Bir yıl sonra ise Google 100 milyon sonuç gösteriyordu. Bu rakam şu an için 212 milyon.

Podcast’lerin popülerlik kazanmasının diğer bir nedeni olarak New York Times ve USA Today gibi Amerika Birleşik Devletlerinin çok satan gazetelerinin podcast’ler hakkında haberler yayınlamaları, çok dinlenen podcast’leri “popüler podcast listeleri” başlığı altında okurlarına tanıtmaları da gösterilebilir.

2005’in Mart ayında John Edwards bir ilki gerçekleştirerek podcast yayınlayan ilk siyasetçi oldu. Beyaz Saray 2005 yazında Birleşik Devletler Başkanı George W. Bush’un konuşmalarını podcast olarak yayınlamaya başladı.

2005 yılının Mayıs ayında Todd Cochrane Podcasting The Do it Yourself Guide adıyla podcast’ler hakkında bilgi veren ilk kitabı yazdı.

2005 Haziran ayında Apple firmasının iTunes adlı müzik programına podcasting desteğini eklemesi ve podcast’ler için bir dizin yaratması bir dönüm noktası oldu. iTunes’un RSS’lerle çok kolay bir şekilde senkronize olması sayesinde podcast’leri organize etmek ve yeni podcast’ler bulmak çok daha kolay bir hale geldi. Yine aynı yıl People’s Choice Podcast Awards adıyla 20 kategoride podcast ödülleri verilmeye başlandı. Tüm bu gelişmeler podcast yayınlarına olan ilginin artmasına neden oldu ve podcast’ler bugün milyonlarca kişi tarafından dinlenen yayınlara dönüştü.

Podcast, populerliğini iş dünyasında da sürdürdü. Firmalar eğitimlerinde, toplantı içeriklerinde, saha ekiplerinin iyileştirilmesinde, bayi ve müşteri ilişkilerinde podcasti kullanmaya başladılar.

HP, IBM, BMW, BBC, CNN, National Geographic, Amazon, MTV gibi firmalar bünyelerinde podcasti aktif olarak kullanmada öncü olmuşlardır.

Herhangi bir konu hakkında öğrenmek istediklerimizi karşılayan podcastleri bulabileceğiniz arama motorları eskisine oranla hem daha çok bulunuyor hem de içerikleri daha güçlü.

Sonuç olarak baktığımızda, Podcastler, bilgi yönetiminde, zaman yönetiminde ve öğrenme tekniklerinde her geçen gün hayatımıza katma değer sağlayacak yeni sahneler tasarlıyorlar. Bize de onların tasarlamış olduğu sahnelerde iyi performanslar sergilemek kalıyor.

Yüce Zerey | y=f(yuce)

5 Aralık 2007 Çarşamba

Ablacım As Tabakları Gitsin!


Tabakların kirlisi, temizi, bulaşıklıkta olanı, dolapta duranı yer bakımından hep sorun oluşturmuştur. Ev hanımlarını strese sokmuştur. Tasarımcı, Marc Ballve ve Victor Vinyamata ev hanımlarının derdine derman olmuş gibi görünüyor.


Türk ev hanımları bu sayede tabaklarını balkona çamaşırların arasına asabilirler.

Yüce Zerey | y=f(yuce)

Dizilerin Senarist Grevi Çilesi


CNBC-e televizyonunun ülkemizde yayına başlamasıyla birlikte yabancı dizi kültürümüzde ciddi bir devrim yaşandı. Modern dizi kurgusuna vakıf olan Amerikalı yapımcılar, izleyicilerin bilinç ve bilinçaltı düzeyinin bilinmezlerinde raks edebilen diziler çekiyorlar. Bu diziler de bizleri ekran başına çekiyor, akabinde bağımlılık oluşturuyor. Hatta bununla da yetinmiyor bir sonraki haftayı beklemeksizin diziyi internetten indirip izlemeye bizi teşvik ediyor. Bazılarımız hafta sonu oturup 10-15 bölüm izliyorlar, yemeyi içmeyi gözardı ediyorlar.

Farklı bir açıdan konuyu değerlendirecek olursak, bu diziler gerek senaryo gerekse de yapım kalitesi açısından Türk dizileri ile kıyas bile edilemeyeceğinden dizi vizyonuna ciddi bir katma değer de bulunuyorlar. Akabinde dizilerin orjinal dilleri ile yayınlanmasının da Türk halkının (özellikle gençlerin) İngilizce düzeyini yükselttiğini düşünüyorum.

Evet itiraf ediyorum ben de bu dizileri izliyorum :) Hem de hatrı sayılır bir miktarını izlediğimi itiraf edebilirim. Parazırlama ile ilgilenen herkesin de Hollywood'u iyi okuması, dizilere saklanan kodları, dizilerin parazırlama, dağıtım ve lansman stratejilerinin iyi izlemesi gerektiğini düşünüyorum. Tabi bu söylediklerim bizim dizilerimiz için de geçerli.

Uzun zamandır zevkle takip ettiğim dizilerden biri olan Heroes'un Pazartesi akşamı Amerika'da 2. Sezonunun son bölümü yayınlandı. Henüz 11. bölüm olmasına rağmen sezonu kapatmalarının bir nedeni vardı: Amerikalı senaristlerin grevi.


Stüdyolar ve yapım şirketleriyle bir kez bu anlaşmalar yapıldığında uzun süre yenilenmediğini bilen birlik 31 Ekim’de yenilenmesi gereken anlaşmaların ilerki zamanlarda pişmanlık yaratmaması için şartlarının güçlü ve adil olması gerektiğini düşünüyorlar. Gittikçe taşınabilir hale gelen ve internet, DVD gibi teknolojilerle zaten büyük kitlelere ulaşan eserlerden yazarların da yeterince pay alması gerektiğini savunan birlik üyeleri, yeni antlaşmalar için önerilen ücretleri yeterli bulmuyor.


Mevcut DVD antlaşmalarına göre her 15 Dolar için sadece 4 sent alan Amerikalı senaryo yazarları internetten indirilen ve cep telefonundan izlenen programlar için payın da aynı şekilde haksız olduğu konusunda hem fikir ve bu antlaşmaların şartları yenilenip iyileştirilmediği taktirde greve devam edeceklerini duyurdular.

Mevcut şartlar altındaki kontratların artık yenilenmesi gerektiği konusunda Oyuncular Birliği (Screen Actors Guild) gibi benzer meslek birlikleri ve loncalardan da destek alan Amerika Senaryo Yazarları Birliği her geçen gün yeni bir meslek örgütünü yanına alıyor.
Birlik için son destek de Avrupa Senaryo Yazarları Federasyonu'ndan geldi. Tüm üyelerine ve bağlantılı olduğu birlik ve loncalara bir mektup gönderen federasyon, senaryo yazarlarını antlaşmaya yanaşmayan Sinema ve Televizyon Yapımcıları Derneği ile ortak iş yapmamaya çağırdı.

Şu ana kadar yapımı durdurulan bazı diziler:
  • The unit, Adventures of Old Chistine,
  • The Big Bang Theory,
  • Two and Half men,
  • How I Met Your Mother,
  • Journeyman,
  • Back 2 You,
  • Cane,
  • Till Death,
  • Heroes,
  • Jezebel James,
  • Desperate Housewives,
  • The Office,
  • Grey's Anatomy,
  • Supernatural,
  • House Md,
  • 24,
  • Prison Break.
Ocak gibi başlaması düşünülen bazı diziler de tamamen rafa kaldırılmış. Eğer grev 1988'deki gibi 5 ay (ya da daha fazla) sürerse, Lost'un yeni sezonunun tarihinin de ileri atılması (2008 sonbaharı ya da 2009 kışından bahsediliyor) mümkün gözüküyor. Senaristler neden böyle bir greve gittiklerini aşağıdaki videoda anlatıyorlar.



İşin hülasası şudur ki, grev mrev bizi yormayın kardeşim, kaçırmayın keyfimizi! Evlatlarımızı içinde sadece su kaynayan tencerelerle doyurmaya çalışmayalım. LOST 4. sezonunu, Heroes 3. Sezonu ivedilikle bekliyoruz.

Sevgiler
Yüce Zerey | y=f(yuce)

4 Aralık 2007 Salı

Facebook Ortamında Finansbank IMKB Sanal Portföy Yarışmaları

Facebook Türkiye'yi firmalarımız yavaş yavaş keşfetmeye devam ediyor.

Finansbank'ın sponsorluğunda gerçekleştirilecek Facebook'un ilk Ödüllü İMKB Sanal Portföy Yarışması 3 Aralık 2007 tarihinde başlamıştır.

Bu yarışmada hem arkadaşlarınız hem de tüm Facebook üyeleriyle yarışarak dönem sonunda verilecek

Toshiba A210-15J Notebook

Sony Ericcson P1

iPOD Nano 8GB

ödüllerinden birini kazanabilirsiniz.

Temel Kurallar

Yarışmanın başında 100,000 YTL değerinde sanal paraya sahip olacaksınız.

Buna ek olarak yarışmaya davetiniz üzerine katılan her arkadaşınız için 1,000 YTL ek sanal para kazanacaksınız. (Bu şekilde en fazla 10,000 YTL elde edebilirsiniz.)

Amacınız 31 Aralık seans bitimi itibariyle portföyünüzü maksimum değere ulaştırmaktır.

Hisse alım-satım emirleriniz seans saatleri içerisinde ise 3 dakika içerisinde, seans saatleri dışında ise bir sonraki seans başlangıcında işleme alınacaktır.

İyi Şanslar

Yüce Zerey | y=f(yuce)

3 Aralık 2007 Pazartesi

Marka Alemlerinde İsim Babalığı



İsim çok şey anlatıyor, farklı ülkeler ve farklı diller, kültü zenginlik anlamına geliyor. Yerel markalarda isim konusunda çok fazla sorun yaşanmazken, dünya markası olmayı hedefleyen markaların isim seçerken oldukça dikkatli olmaları gerekiyor. Prof. Selime Sezgin, Türkiye'de marka islerinin kültürle bağlantılı olduğunu, ancak pazarda daha tarafsız isimlerle bulunmak gerektiğini belirtiyor ve "Bu nedenle, Japonlar kendi dillerinde zor söylenen isimleri değiştirip Panasonic ve Fuji gibi isimler seçtiler" diye konuşuyor.

Steve Rivkin de marka isimlerinin bir ürün ya da hizmetten çok daha fazlasını sembolize ettiğine dikkat çekiyor. "Uzaktaki bir turist için tanıdık bir marka ona evini hatırlatabilir, yabancı bir tüketici için statü ya da prestiji çağrıştırabilir. Yabancı bir işadamı için kar, yabancı bir çalışan için ise bir işi temsil edebilir. ABD'nin ya da diğer büyük Batı ülkelerinin jeopolitik düşmanları ya da entelektüel aydınları için bu isimler küreselleşme ya da emperyalizm örneği oluşturabilir" diyor.

Marka isimleri konusundaki iki farklı görüşe dikkat çekiyor. Bunlardan birincisi marka isminin en önemli unsur olduğunu, ürünün markalaşma sürecinde belirleyici bir rolü olduğunu savunuyor. Diğer görüş ise Coca-Cola, Pepsi, Google, Starbucks ve Yahoo gibi büyük markaların isimlerinin, markanın karakteri hakkında hiçbir ipucu vermediğini, tüm anlamı marka kişiliğinin yarattığını iddia ediyor.


Sık kullanılan harfler farklı diller ve kültürler marka ve şirket isimlerinin ilk harfleri üzerinde de etkili oluyor. Steve Rivkin ABD'deki şirket ve marka isimleri üzerine yaptığı bir araştırmada son derece ilginç sonuçlara ulaşmış. Bu araştırmaya göre, ABD'de marka isimlerinin çoğu C ve S harfleriyle başlıyor. Şirket isimlerinde ise C ve S harflerinin yanında A da tercih ediliyor.
Türkiye'de ise marka isimlerinin çoğu S-Ş, T ve A harfleriyle başlarken, şirketler isimlerinin ilk harfleri olarak A ve B'yi tercih ediyor. Elbette burada en önemli etkenler dildeki kelimelerin kullanım sıklığı, bu kelimelerin kolay telaffuz edilebilir ve akılda kalıcı olmaları. ABD'de marka isimlerinde I, W, J, Z, Q, U, X ve Y, şirket isimlerinde de yine Q, X, Y ve Z en az tercih edilen harfler. Türkiye'de marka isimlerinde J, U-Ü ve Z, şirket isimlerinde de F, L, R, V ve Z çok rağbet görmüyor.

Türkçe'deki Ç, Ü, Ğ gibi harflerin pek çok dilde yer almadığı, "O dilde fonetik olarak hangi harf kelime başında en fazla kullanılıyorsa marka ve şirket isimlerinde de o kadar çok tercih ediliyor", Türkçe'de olmayan X, W, Q harfleri ile başlayan yabancı marka isimlerinin zor hatırlandığını belirtiliyor.

İsim seçerken dikkat! Batı dillerinden farklı bir yapıya sahip olması nedeniyle Türkçe marka ve şirket ismi seçerken daha dikkatli olmayı zorunlu kılıyor. Özellikle dünyada marka olmak isteyen şirketlerin markalarını isimlendirirken her durumda hecelenmesi, telaffuz edilmesi ve yazılması kolay isimleri seçmeleri gerekiyor.


"İçinde Ç, Ö, İ, Ş, Ü, G, H, V ve C harf isimlerin yazılması ve okunmasın da sorun çıkacaktır. Ayrıca marka isminin kısa olması da hatırlanabildiği açısından önemli bir avantaj sağlar" Marka isminin markanın sağlayacağı yararı tanımlaması gerekir. "Marka ismi başka bir konsept ya da kelime gibi görünerek bir çağrışım yapmalıdır." Nissan'ın Pathfinder (Yolunu Bulan) marka arazi aracının marka isminin o aracın zor yollarda bile işini yaptığının, yolunu bulduğunu çağrıştırıyor.


Ayrıca özgün ve ayrım yaratabilen isimlerin seçilmesi de markaya katma değer sağlayabiliyor. Tek, bunun bir isim uydurarak sağlanabileceğini, Exxon ya da Apple gibi, ürünle hiç ilgisi olmayan bir marka ismi de bulunabilir. Böyle orijinal markanın isimlerinin markanın bir benzerinin bulunmadığı verdiğini belirtiyor.
Tüketici Markanın Çıktığı Ülkeyi Bilmiyor

STEVE RIVKIN / RIVKIN&ASSOCIATES

Tüketiciler genellikle ürünlerin ulusal kökenlerini karıştırıyorlar, Wirthlin Worldwide 2003'ün nisan ayı başında bin Amerikah'dan marka isimlerini ait oldukları ülkelerle eşleştirmesini istedi. Katılımcıların yaklaşık yüzde 80'i Perrier'in, yüzde 62'si de Christian Dior'un Fransız olduğunu biliyordu. Yaklaşık yüzde 87'si Volkswagen'in, yüzde 76'sı da Mercedes Benz'in Alman olduğunu bildi.

Bunlar önemli tanınırlık oranları, Ama sadece yüzde 49'u Moosehead marka biranın, yüzde 25'i de Molson'un Kanadalı olduğunu düşünüyordu. Bira üreticisi Labatt'in Kanadalı olduğunu sadece yüzde 24'ü bildi. Yüzde 37'si Fransız olduğunu zannediyordu, Bombardier'in Kanadalı olduğunu yüzde 12'si bildi, Yüzde 15'i ABD, yüzde 14'ü de Fransız markası olduğunu düşünüyordu.

Küreselleşme, içinde karmaşık konular barındırıyor, Taraftarları ve karşıtları ateşli tartışmalara giriyor ve bazen otomobillere ve mağazalara zarar veriyor, Yine de insanlar kendi ülkeleri dışında üretilen, özellikle yabancı ülkelerden olan ürünleri almak istediklerinde onları tanımlayacak marka isimleri ve logolar olmasını, ayrıca onlara ulaşabilmek için iyi bir iletişim ve ulaşım sistemi olmasını istiyorlar. Küreselleşme karşıtları, bazı açılardan, pazarlamacıların da kendileriyle aynı safta olduğunu öğrenince şaşırabilirler.


TÜRKİYEDE MARKALAR

MARKA İSİMLERİ
ŞİRKET İSİMLERİ

1

S-Ş,T

A

2

A,B

B

3

C-Ç

S-Ş

4

M

K

5

P

D

6

D,K

E

7

E

M,O-Ö

8

H,O-Ö

T,P

9

F

C-Ç,G

10

G,V

I-İ

11

L

H

12

R

Y,N,U-Ü

13

N,U-Ü,Z

F

14

J


L,R,V,Z



Harflerin Kullanım Analizi

EN AZ X VE Y KULLANILIYOR. Her ne kadar sözlükte en çok S harfiyle başlayan kelime olsa da marka ve şirket isimlerinde S ikinci sırada yer alıyor, L ile başlayan kelimeler, marka ve şirket isimleri her üç kategoride de sekizinci sırada yer ahyor.X ve Y ile başlayanlar da üç kategorinin sonuncusu. P ile başlayan kelimeler sözlük sıralamasında ikinci olmasına rağmen şirket isimlerinde beş, marka isimlerinde ise altıncı sırada.

C VE A EN POPÜLER HARFLER. C harfi şirket ve marka isimlerinde ilk sırada yer alıyor, A harfi şirket isimlerinde ilk sırada ancak marka isimlerinde dördüncü, sözlükte ise altıncı sırada. Eğer bu verilerden bir ders çıkarılabilirse şöyle denebilir; ters düşünen insanlar marka isimlerinin ilk harfi olarak J, K, X, Y ve Z'yi seçebilin

A HARFİNİN HAVASI FARKLI. Tarih boyunca alfabenin ilk harfi A olmuştur, Muhtemelen de bu nedenle en yüksek notu ya da değeri temsil eder. İngilizce'de A harfi çok ender arka arkaya gelir ve bu da sadece başka dilden gelen kelimelerde olur, A harfi marka ismine yabancı, egzotik, romantik ve feminen bir hava verir.

O EN ROMANTİK HARF. O harfi genellikle İtalyanca ve İspanyolca gibi romantik dillerden olan kelimelerin (amigo, bambino) sonuna eklenir. Kökü Latin ve Yunan dillerine dayanır, Sadece kelimelerde değil kültürel sembollerde de kendisini gösterir, Ayrıca konçerto ya da allegro gibi müzik terimlerinin de sonunda yer alır. Şaşırma ya da rahatlama, mutlu olma tepkilerinde de kullanılır (Ooooool, Oh!) O harfi 19'uncu yüzyıldan bu yana marka isimlerinde çok popüler, Hatta bazen aynı marka isminde birden fazla yer alabiliyor (Bronco, Omo, Polo, Volvo, Yo-Yo),

X'İN GÖRÜNÜRLÜĞÜ FAZLA. Kullanım sıklığı anlamında değil de görünürlük anlamında O harfini X harfi izler, İngilizcideki "ex-" kalıbı yerine kullanılır. Genellikle Yunanca kökenli kelimelerin başında, Latince kelimelerin ise sonunda yer alır, bilinmeyen bir değeri temsil eder, Yanlış verilmiş bir cevabı belirtir, Çarpma işleminin işaretidir, Genetik biliminde X kromozomları erkeği temsil eder, Roma rakamlarında 10 yerine kullanılır, Pazarlamadaki en önemli kullanımı ise televizyon reklamlarında belirli bir markanın X markası ile karşılaştırılması sırasında olur.

Capital, Temmnuz 2004
Yüce Zerey | y=f(yuce)

Parazırlama Karikatürleri: Cilalama