31 Temmuz 2007 Salı

İşte dünyanın en değerli markası

Interbrand isimli danışmanlık kuruluşu ve Business Week dergisinin ortaklaşa yayımladığı "Dünyanın En İyi Küresel Markaları" isimli raporunda 65 milyon dolar marka değeri biçtiği içecek devi Coca-Cola'yı bir kez daha ilk sıraya yerleştirdi. Ancak ünlü meşrubat firması geçen yıla kıyasla marka değerinde yaklaşık 2 milyar dolarlık bir düşüş yaşadı.

Marka değerinin belirlenmesinde mali performans ve marka kuvveti gibi etkenler önemli rol oynadı. Coca-Cola'nın ardından yazılım şirketi Microsoft 2'nci olurken, bilgisayar üreticisi IBM 3'üncü, enerjiden finansa pek çok farklı alanda faaliyet gösteren General Electric 4'üncü, cep telefonu devi Nokia ise beşinci oldu. İlk dört sırada yer alan markaların değerleri 50 milyar doların üzerinde bulunuyor.

Beşinci sıra ile 10'uncu sıra arasında yer alan markaların değeri ise 33.6 milyar dolar ile 23.5 milyar dolar arasında. İlk 100 sırayı paylaşan şirketlerin toplam marka değeri ise 1.15 trilyon doları buluyor. Listedeki markaların 52'si ise ABD kökenli.

Apple 'yüce efendi'

Büyük bir çıkış yaparak 17.8 milyar dolarla 20'nci sıraya yerleşmeyi başaran internet arama motoru Google, 55'inci olan rakibi Yahoo'ya fark attı. Karşı kampanyalara reklam kısıtlamalarına rağmen efsanevi sigara markası Marlboro'nun 21.2 milyar dolarla 14'üncü sıradaki yerini koruması da büyük bir başarı olarak gösteriliyor. 64'üncü Zara, 44'üncü Nintendo, 88'inci Starbucks ve 33'üncü olan Apple da büyük çıkış yakalayan şirketler arasında sayılıyor. Nintendo'nun başarısında Wii adlı oyun konsolu önemli rol oynarken, iPod adlı müzik çalarıyla tüm dünyada büyük bir satış rakamı yakalayan Apple "Talep yaratmanın yüce efendisi" olarak nitelendirildi.

Marka değeri açısından en fazla düşenler kategorisinde ise 30'unculuktan 41'inci sıraya gerileyen Ford, 52'ncilikten 61'inciliğe düşen GAP, 70'incilikten 82'nciliğe düşen Kodak, 66'ncı sıradan 74'üncü sıraya inen Pizza Hut ve 69'unculuktan 77'nci sıraya gerileyen Motorola bulunuyor.

25 Temmuz 2007 Çarşamba

Cafe Crown Arası Buzzzzz! Buzzzz!

Hikayemiz Latin Amerika ülkelerinden birini andıran (Brezilya, Küba plajlarini anımsatan) bir plajda gerçekleşiyor. Yine arkadaşlar bir Cafe Crown arası veriyorlar. "Biz çok yoğunuz dinlenmek için bir Cafe Crown arası verelim" diyorlar.

Latin Amerika kokan palmiyeli Beach Bar'a (Tabelada öyle yazıyor!... Aslen Plaj İçecekçisi olsa gerek, plajda buz parmak dondurma, ve limonata satan Mehmet Emmi'nin post modern kent soylu hali) hanım kızımız öfleyerek geliyor. Yorgun bitkin sıcaktan bezgin bir vaziyette...

Durumu sezen cingöz barmen (bar adam Recep) hemen barın arkasına geçiyor ve "Cafe Crown arası" diyor. Dinlen, serinle, aha sana Cafe Crown buzzz. Konuşmayı beceremeyen kızımız "Nasssı yaniii diyor?" Delikanlı bar adam Recep, "önce Cafe Crown, sonra buz gibi süt koyacaksın" diyor, al sana Cafe Crown Buzz diyor.

Hanım kızımız bar adam Recep'i atom reaktörü kurululuşu izler gibi dehşetvari tepkiler vererek izliyor. Sanki Recep dünyanın geleceğini değiştiriyor. Sonuçta kızımız nihai ürünü içiyor ve "Buzzzzzzzzzzz" diyor. Biz salak seyirciler de Buzz deyince evet Buzzzz diyoruz hemen herşeyi anlıyoruz, sıcakladım geberdim, Cafe Crown ile sütü karıştırdım buzz soğukluğuna eriştim rahatladım.

Sonra espriyi desteklemek için bar adam Recep kafasında n kere top sektiren mahalle delikanlısı misali, elindeki top mu meyve mi bilinmeyen bir cisime vuruyor, cisim bardağa giriyor. Konuşmasını bilmeyen hanım kızımız yine "Buzzzzzzzzzzz" diyor. Biz salak seyirci anlıyoruz ki keyiflendi "Buzzzzzzzzzzz" dedi. Neden? Çünkü, Cafe Crown buz keyfini yerine getirdi...

Herkesi tebrik ediyoruz. Teşekkürlerimizi iletiyoruz.
  • O kadar sıcaklamışken ve plajda güneşin altında harap bitap düşmüşken alternatif olarak su içmek, doğrudan soğuk içecek tüketmek varken, hangi Türk bir kahveyi alır, süt ile karıştırır sonra da içine buz atar ( 3 aşamalı bir süreç)?

  • Kızın tepkileri, konuşması tamamiyle yapay, mimiklerinde hiçbir şekilde samimiyet yok. Bunu halkın anlamıyor mu?

  • Delikanlının sonradan bardak ve top (meyve herneyse ) ile yaptığı aksiyona ne gerek var ne anlamı var? Müşterinin ürün tercihinde neyi tetikliyor? Yoksa antipati mi uyandırıyor?

  • Son olarak neden bu reklam, çekildiği yer, mekan, tarz itibariyle yine bir soğuk içecek olarak kendini konumlandıran "Buz gibi içilmesi lazım" sloganıyla ortaya çıkan Ritmix reklamı taklit ediliyor? (Bakınız Ritmix reklamı)

Sevgilerimle
Yüce Zerey

Word Of Mouth Marketing Techniques WOMM

Alternatif bir mecra olarak Ağızdan Ağıza Pazarlama'nın önemi her geçen gün daha da artıyor, daha önceki yazılarda da önemine ve içeriğine deyinmiştik. Ağızdan ağıza pazarlamayı klasik medyanın içerisinde nasıl kullanabiliriz? İşte bunu anlatan güzel bir çalışma...

3 Temmuz 2007 Salı

Türk Usulü LOST (Akşam Gazetesi)



Gösterildiği ülkelerde pek çok kitleyi peşinden sürükleyen, adına stratejiler üretilen, kitaplar yazılan ve büyük beğeni toplayan Lost dizisinin Türkiye’deki fanatikleri, LOSTra adında yepyeni bir oluşum başlattı.

Farklı meslek grubundaki dizi fanları, burada kendi senaryolarını yaratıyor ve yazar kadrosuna katılacak ekip arkadaşları arıyorlar.

Türkiye’de erkeklerin kıraathane, kahve ya da arkadaş evinde toplanıp dizi seyretmeye başlamasına ilk olarak ‘Kurtlar Vadisi’yle tanık olduk. Beyaz yakalı tabir edilen kesimin Digiturk ve CNBC-e dizilerini de unutmamak gerekir.

Son dönemde devam eden ve popülerliğini yitirmeden ilgi odağı olmaya devam edense kuşkusuz Lost. Erkeklerin dizi takipçisi olması pek rastlanır bir şey olmadığından LOSTra projesini hayata geçiren Yüce Zerey ve Mehmet Erkan Aydın’ın her diziyi izlediklerini öğrendiğimizde şaşkınlığımızı gizleyemedik elbette. Onlarla uğruna senaryo yazmaya başladıkları Lost dizisini ve projelerini konuştuk.

Mesleğiniz nedir? LOSTra projesini hayata geçirmek nereden aklınıza geldi?

Yüce Zerey: Dikey Kurumsal adlı şirketin Proje ve Arge Departmanı Müdürü’yüm. Mehmet’le iş arkadaşıyız. yönetim ve pazarlama danışmanlığıyla ilgili projelerde yer alıyoruz. Her ikimiz de okumayı, yazmayı, izlemeyi ve yorumlamayı seviyoruz. Lost’u seyredip üzerinde konuşuyorduk. Acaba biz de Lost için alternatif senaryo yazabilir miyiz diye düşündük. Sonra senaryoyu biz yazmayalım böyle bir hareket başlatalım istedik. Lost’ta Türkler olsaydı, Türk adasında olsaydı neler olurdu diye düşündük. Yazdıkça keyifli olmaya başladı. Biz sahneyi koyalım ve insanlara bırakalım dedik. Lost ile bağlantılı ama onu ti’ye de alacak bir isim seçip LOSTra adını verdik.

Mehmet Erkan Aydın: Ben de İnsan Kaynakları Departmanı’nın yöneticisiyim. İşin kara mizah kısmı var ama ileriye dönük olarak gerçekten neler yapılabileceğini düşündürtmek istiyoruz. Artık Türkler adada mangal mı yakar, çadır mı kurar işte o insanlara bağlı olarak gelişecek.

Peki, bu projenin büyüyeceğine inanıyor musunuz?

Y. Z.: Neden olmasın? Projeye insanları dahil etmek istiyoruz. İleride bu bir dizi haline gelirse kalabalık bir grubun yazmış olduğu bir dizi olsun, katılımcı olan herkesten bir parça bulunsun. Baktığınızda bugün gazeteler bile blog’larını halka açtı. Bunun nedeni insanları projeye dahil edip katılımı artırmak. Bu şekilde içeriği genişletip insanların sahiplenmesini sağlarsınız. Katılımcıyı oyunun içine dahil et ve alanını genişlet mantığı olur. Dizileri artık konaklardan çıkartmak istiyoruz.

M. E. A.: Bizim hep ağa ve mahalle dizilerimiz var. Senaryo mahallenin dışına çıkamıyor ne yazık ki. İnsanlar yabancı dizileri de izliyor. Orijinal bir fikir ortaya koyduğunuz takdirde insanlar ona dahil olur. Bu ortak bir platform olursa Lost kalitesinde orijinal bir senaryo ortaya çıkar diye düşünüyoruz. Düşünce sizi bir yere kadar götürür ama ilk adımı attıktan sonra devamı gelir. Senaryo fikri de böyle gelişti. Bize katılacak kişilerden deneme yazısı isteyeceğiz. Çünkü projenin senaryo kirliliği olmasını istemiyoruz.

İLK BÖLÜM BİZDEN GERİSİ KATILIMCILARDAN

Şu anda senaryo hangi aşamada? İlk bölümleri siz mi kaleme aldınız?

Y. Z.: Bizim uçağımız şu anda havada. Uçağı düşürmeden önce yeteri kadar yazar sayısına ulaşmalıyız. Mistik olaylar bizim senaryomuzda da olacak. Şu anda belli olan karakterler var. Karakterleri tanıtma ve ilk konuşmalar bizim ve tanıdıklarımız tarafından şekillendi. Bundan sonrası aramıza katılacak kişilerce belirlenecek.

M. E. A.: İnsanlardan örnek yazı isteyeceğiz. Bir psikolog arkadaşımız karakter tahlili konusunda yardımcı oluyor. Bilgi işlem, marka pazarlama, insan kaynakları alanında çalışan arkadaşlar var yazar kadrosunda. Karakterleri bire bir eşleştirmedik. Çünkü bize özgün olmasını istedik. Dolayısıyla karakterlerin hepsi aynı olmayacak ama birbirleriyle bağlantıları var.
Lost’un başarısını neye bağlıyorsunuz?

Y. Z.: Lost’un başarısındaki en önemli neden ağızdan ağıza yayılan stratejiyle yürüyor olması. Herkes diziyi birbirine tavsiye ediyor. En büyük gücü bu. Türk halkında bu sistem çok tutuyor. Önce CNBC-e izleyen kitle ile başladı sonra herkesi etkisi altına aldı. Genişleyebilen senaryo yapısına sahip. Her bölümün içerisinde alt dizicikler var. Çünkü her karakterin hikayesi ayrı. Yalnız tek bir karakter üzerinden gitmiyor. Bilgi verip meraklandırıyor. Karakterleri ilişkilendirdiğin için bulmacayı çözmek gibi geliyor. Mistik olaylar, sayılar… Kabala’yı da işin içine soktular. Lost teorileri üretilmeye başlandı. Teori üretirsen çok konuşturursun. Yayılım stratejisi, içerik ve teknik kalitesi, altyapısında komplo teorileriyle bağdaşınca dizinin başarısı kaçınılmaz oldu.

M. E. A.: Dizi sürprizlere açık yapısıyla ilgi topladı. Dünya edebiyatına baktığınızda da klasik eserlerde tek bir karakter yoktur. Birden fazla karakter olduğu için diğerinin hayatına mecbur değilsinizdir. Yapıyı çok karakterli kurduğunuz zaman kalıcılığını da sağlamış olursunuz. İnsanlar senaryonun devamını tahmin ettiklerinde diziyi tüketmiş oluyorlar.

Y. Z.: Bence devrim yaratan dizilerden biri Asmalı Konak’tır. Seymen Ağa ana karakterdi. Ama alt karakterlerin hayatını da inceledi dizi. Ally Mc Beal ile aynı sezon yayınlandı. İnsanlar bir araya gelip her iki dizi için de geceler düzenliyorlardı.

Sizce erkekler daha fazla mı dizi izliyor?

Y. Z.: Türk dizilerinin çoğunu izliyorum. ‘Prison Break’, ‘Heros’ ve ‘24’ü de izliyorum. Bazıları çok kendini tekrar ediyor. Bazılarının derinlemesine içerisine girebiliyorsunuz. Erkekler daha fazla dizi izlemeyi seviyor olabilir. Ama dizi hakkında konuşmayı sevmiyorlar. Çünkü erkekler arasında “ben Binbir Gece’yi izliyorum” demek zayıflık. Ama kadınlar arasında ortak nokta, bir bağlılık oluyor.

M. E. A.: Yoğun iş temposunda dizi izlemeyen biri olarak Lost’u iki haftada 11 bölüm izledim. Ayrıca Lost cinsel içerik olmadan başarıyı yakalayan işlerden biri. Bu da çok önemli. Projeyi takip etmek ve ayrıntılı bilgi için:

http://www.lostra.org

EKİN TÜRKANTOS - Akşam Gazetesi
http://www.aksam.com.tr/haber.asp?a=80181,12&tarih=11.06.2007