25 Kasım 2006 Cumartesi

Heybe Felsefesi ve Bilgi Eşekleri

2000 yılından itibaren toplum genelinde hissedilen genel bir değişim var. Değişimin tetikleyici kökeni, gündelik yaşama, çalışma ve kendine ayrılan boş zamana eklenen üçüncü boyuta, yani öğrenmeye dayanıyor. Bu açıdan 1900lerin başını inceliğimizde gündelik yaşamımızın tamamını olgusu kaplıyordu, 1950lerle ise yaşam pastamızın gündelik dilimlerini ile boş zaman aralarında kardeş payı yaptılar. Ancak 2000lerde ise iş ile boş zaman olgularına bir katılımcı daha, öğrenme geldi. Artık günümüzde insanların gündelik yaşamını meşgul eden üç boyut bulunuyor. İş, boş zaman ve öğrenim...


“Modern” iş yaşamında ise kurumiçi eğitim ve öğrenim, nefes alabilmenin temel koşulu konumuna geldi. İnsanlar işe girebilmek, işte terfi alabilmek uğruna, hem yetkinliklerini hem de profesyonel iş anlayışlarını geliştirmek zorunda. Şirketlerde bu durumu sürekli kendi lehlerinde değerlendirmek için bu konudaki yatırımlarını fazlalaştırdılar. 1994 yılında toplamı 50 milyar dolar olan bütçeler, 1999’da 63 milyara yükseldi. Günümüzde de 2000 işyeri üniversitesi bulunuyor ve bu sayı sürekli artıyor.

Yaşam pastamınızın gündelik dilimine eklenen 3. boyut olan öğrenme ile bizler, önceki kuşakların yönlendirmelerine fazlasıyla bağlı olmayan ilk nesiliz. Nasıl adam olunur, nerede ne giyilir, ne yenir, iş ortamında nasıl konuşulur, yazım dili nasıl olur, nasıl anne olunur, kolestrolden nasıl korunulur, alemin kralı nasıl olunur... Bunlar artık bizler için birer sorgulama konusu ve birbirimizi güncelleyerek eğlence konusu haline gelmiştir ve kavramlarla bizlerde sürekli değişimin içerisinde aktif olarak görev alıyoruz. ( Bak abicim, bu iş için oraya gideceksin, şunu yiyeceksin, sonra şurada bunu içeceksin... Giyecek alırken buradan alacaksın ki sezon sonu indirimi yakalayasın.. . Mağara dalışına gidiyorsan yanına şunları alacaksın, askere gitmeden önce şunları tedarik edeceksin, gibi... )

Sosyolog Manuel Castells, “The Rise of the Network Society” adlı eserinde vurguladığı en önemli nokta, “Bilgi Çağı’nda yaşadığımızı söylemenin yeterli olmadığı” dır. Bilgi, geçmişteki toplumların bir çoğunda, ilerlemenin ana kaynağı olmuştur. Mısırlılar ve Sümerlerin astronomi ve geometri konusunda ciddi bir donanımları vardı, Romalılar’ın yolları, yasaları, mühendislik ve sulama bilgileri vardı. Abbasiler de mekanik, sağlık , matematik konusunda ciddi çalışmalar yapılmaktaydı. İlerleyen yıllarda Protestanlar da kitaplar bastılar, muhasebeyi geliştirdiler... Ancak bu bilgi çağlarının sahip olmadığı şey Castells’e göre üç özelliği olan teknoloji paradigmasıydı:

o Kendi kendini genişleten bir süreç kapasitesi (örnek: entegre devreler)

o Sürekli güncellenebilen, hızla yeniden yapılandırılabilen bilgi platformları (örnek: internet)

o Dağıtım esnekliği (örnek: networkler, mobil telefonlar, vs)

Castells’e göre, bu teknolojilerin anahtar etkisi, toplumu değiştirmek. Network toplumu, günümüzün toplumsal yapılanmasına egemen olan bir form olarak doğup gelişmiştir.

Günümüz toplumu için bütünsel olarak üç paradigmayı ele aldığımızda gündelik yaşamı meşgul eden iş ve boş zaman boyutlarına, öğrenmenin de eklenmesi aşikardır.

Nereye kadar ve ne şekilde öğrenim?

İşte Heybe felsefesi burada devreye giriyor. Nereden çıktı bu heybe felsefesi dediğinizi duyar gibiyim?

Heybe felsefesi, günümüz toplumunda, bilgi ve algı çöplüğünün arasından kendisi ve değerleri için doğru bilgileri seçebilen, seçtiği bilgileri anlayabilen ve anlamlandırabilen, bu bilgilerle insana ve topluma değer katmayı amaçlayan bir öğretidir.

Heybe felsefesini
içselleştirebilmiş kişilere de “HEYBECİ” denir. Sürekli bilgi arayan, sürekli bilgi toplayan, arşivleyen, net ortamından bilgi indiren, tüketen ama tüm bunları sadece depolayan, üzerine düşünmeyen, anlamayan anlamlandırmayan, topluma değer katma amacında olmayan kişiler de “BİLGİ EŞEKLERİ” olarak ifade edilirler.

Bilgi Eşekleri, günümüzde çok kolay karşılaştığımız (iş yerinde, okulda, evde, halı saha maçında, ramazan çadırında vb.) bir canlı formudur. Zamanının büyük çoğunluğunu net ortamında, TV ortamında, kahvede geyik ortamlarında ondan bundan haberdar olmak amacında harcıyorlar. Ancak son tahlilde bu bilgi bombardımanında sadece bilginin hammalığını yapıyorlar.Bilgiyi nefsi olarak kullanırlar, kendilerini eğlendirmek, sosyal statülerini "sağlamlaştırmak!" için kullanıyorlar. Hangi bilgiyi ne şekilde kullanacaklarını bilmiyorlar, bilenlerde kullanmıyorlar.

Öğrenen bilgi toplumunda bize düşen en önemli görevlerden biri de heybe felsefesini içselleştirebilmek ve heybeci olabilmektir. Bu şekilde hem kendimize hem de toplumumuza değer katabiliriz. Heybe felsefesini destekleyen eylemlerimiz sürecektir...

Sevgilerimle
y= f(yuce)

Yüce Zerey