13 Ekim 2008 Pazartesi

Disket Gençliğine Retro Disket Mania


Kendisiyle ilk karşılaşmamız 10-11li yaşlarımda Amigası (Amiga nedir diyenler zaten yazının devamını hiç okumasın ) olan bir arkadaşımın evine gittiğimde olmuştu. İlk görüşte içim kıpır kıpır etti. Hislerimin tarif edilemeyecek derecede dalgalandığından kalp ritm monitöründe mavi ekran çıkmıştı. Bilgisayarın içine esrarengiz bir şekilde disket sürücü kapısından girip oyun ile ilgili numaralarını göstermeye başladığından itibaren kendisine çoktan ciddi bir zaafım oluşmuştu.


O zamanlar Commodore 64'ü yüzünden kafa ayarları ve dandik ses kasetlerine çakma oyun çekme histerileri yaşadığımdan arkadaşıma ciddi manada öykünmüş, kendimi olabildiğince ezik hissetmiştim. İç sesimle aramızda geçen konuşma balonunda kendisine şu soruları yöneltmiştim:

Acaba ben de bir gün oyun çektirmeye elimde disketle gidebilecek miydim?

Listeden seçmiş olduğum oyunlar acaba kaç disket tutar diye merak edecek miydim?

Kendime özel, anahtarla açılan, etiketli bir disket kutum olacak mıydı?

Her ne kadar o zamanlarda iç sesimden tatmin edici cevaplar alamasamda, tarih bunların hepsinin olacağını gösterdi...

Ne disketler gördük, geçirdik ve sonunda disket camiasını toptan karantinaya alıp tarihin tozlu yapraklarına gömdük.

Ancak tüketim çılgınlığı o kadar doyumsuz ki, konsept sıkma hızınız bu çılgınlığa yetişemiyor. Günümüzün etkin konsept sıkıcıları RETRO konseptini hayatımıza soktuklarından beri tarihin tozlu yaprakları tekrar yellenmeye başladı.


RETRO konsepti o kadar güçlü bir trend ki, ikbalden düşmüş eşyaları, kavramları çıkarıp, parlatıp, güncel ihtiyaçlara göre paketleyip hayatımızın içine sokuyor.

Retro Disket konsept sıkıcısı Thomas O’Connor disketleri alıp USB flash sürücü olarak bilgisayar repartuarımızı güncelledi. Artık elimizdeki disketler 1.44 MB tan ziyade kocaman GB lara vakıflar. Hem de anakarta falan bağlamanıza gerek yok herhangi bir USB girişi ile muhatap olmanız durumu kotarmanız için kafi...

İnsan, her RETRO bir zamazingo ile karşılaştığında, biraz daha yaşlandığını hissediyor. Cahit Sıtkı'nın dizeleri kulaklarda çınlarken Ahmet Haşim'in silüeti aynada canlanıyor ve insan kendi kendine "Hey gidi günler hey!" diyor...